Notebook

Her Şey Gözümüzün Önünde Oldu – Tiyatro BeReZe

Tiyatro BeReZe’nin genç kuşak ekibinin sahneye 2022 sezonunda koyduğu oyun. Midasın eşek kulakları mitosunu uyarlamış ve Lecoq ekolüyle harmanlamışlar. Çok da iyi yapmışlar bence. Çünkü:

Öncelikle bu ekol çıkışlı oyunlar bir Jeunet filmi hissiyatı veriyor bana, hikaye komedi olduğunda özellikle. Belki de Lecoq da Jeunet de fransız halk tiyatrosunu kolektif hafızasında bilinçli yada bilinçsiz taşıdığından. Bu yüzden yüzümde solmayan bir tebessümle izledim oyunu. Hikaye basit. Sahneye konuşu tertemiz. Böyle basit ama eski bir hikayeyi günümüzden gündelik diyaloglarla desteklemek de hoş bir anlatı unsuru olmuş. Ekibin altını çizmek istediği konu daha derinlikli anlatılabilir miydi? Evet. Ama bu hali de ekibin metinle bağ kurduğu yeri gösteriyor seyirciye. Yeterince. Lecoq Türkiye’de yeni yeni popülerleşen bir ekol aslında. Bence mimör oyunculuk açısından iyi bir örnek izliyoruz. Tekniğin kullanılışı yerinde. Ne hikayeyi boğuyor ne de oyunun dokusundan ve biçiminden alakasız bir yerde kalıyor. Oyuna dair en sevdiğim nokta da basitçe anlatılan yada sahnede çizilen anların (yada şeylerin; mesela kulaklar) neredeyse bir sihirbazlık gösterisi gibi yer tutması seyircinin gözünde. Aslında bu benim tiyatroya dair de en sevdiğim şey. Tiyatronun hemzaman ve hemmekan olarak seyirciyle ve seyirciye açtığı alanlar, dünyalar, hikayeler, hisler vs. Yani hepimiz farkındayız onlar kulak değil “gerçekten” ama oyuncular verdikleri tepkilerle, taklit ettikleri hareketlerle, çıkardıkları seslerle bize sahnede, bizim sahnede olmadığını bildiğimiz her şeyi yaratıyor. Hepimizi bu yaratıma ikna etmekten ziyade bizi de o dünyanın içine katıyor. Seyirciler olarak zaten bu konsensusla gidiyoruz oyuna. Yani oyuncuların oyuncu, eşyaların dekor olduğunu biliyor ama o dünyaya ikna oluyoruz. Oradaki alan Tophane'de bir sahneden ziyade, mesela İskoç krallığı hepimiz için. Ama bir de bunun üzerine oyuncunun sahnede var olan fiziksel materyallerini (ses ve beden) maskeleyerek kendilerinden başka bir anlatıyı, başka bir alanı projekte etmeleri bizi oyun alanının içine dahil ediyor bir anda. Bomboş siyah alan dönüşüyor, değişiyor, başkalaşıyor ve hep beraber inanıyoruz yerdeki basılmamaya gayret edilen topa. Ayağımızın altı kaşınıyor belki. Kinestetik empatimiz uyanıyor birden. Benim için bu uyanış da sahne sanatlarını neden sevdiğimi hatırlatıyor bana yeniden. Ve hepimizin öyle ya da böyle deneyimlediği o anksiyetik durumlar günlük hayattaki; oyunda çok başarılı bir şekilde bedensel maskelere ve mimodinamiklere dönüşüyor. Böylece diegetik(*) anlatının yanında da kolektif hafızamıza hitap eden bedene ve harekete dayalı bir anlatı oluşmuş oluyor. Bu da bana interdisipliner de bir izlenim verdi. Yani biçimsel olarak Lecoq pedagojisinin de içinde var olduğunu düşündüğüm dans ve tiyatronun birbirine geçmiş halini görmek mümkündü oyunda.

Bunun dışında bedenlere dair ufak tefek yorumlarım var, ensemble’ı bozduğunu düşündüğüm. Öncelikle Can Çelik gerçekten iyi hareket eden bir beden. Bu yüzden de diğerlerinden hemen hemen her koral harekette ayrışıyor. En basitinden onun daha içini doldurarak ve zamanlamayı tutturarak yaptığı hareketlerde, diğerleri hareketin hakkını veremeyince oyunda bir senkron problemi ortaya çıkıyor. Biçim gereği fazlaca kondisyon ve beden farkındalığı isteyen bir oyun olduğu için de hemen göze batıyor ve anlatıyı geriletiyor. Sadece senkron da değil, bu zamanlama sorunu bazı tekniklerin yeterince iyi çalışmamasına da yol açıyor. Mesela transpoze (aktarım) kullanıldığında zamanlamayla beraber uzam açmanın da hakkının verilmediği anlar gözüme çarptı. Bunun sebebi belki genel değil performansa özeldir. Fakat enerji seviyesini artırmak gerektiğini düşündüm. Çünkü hareket (eylem değil) bazında bir sönüklük mevcuttu sahnede. Bedenlerde de aynı şekilde. Muhtemelen bu anların dolamamasından dolayı da oyunda bir sünme söz konusu olabiliyor. Bu yüzden de tekrar eden replikler, oyunlar vs. göze batıyor. Yani tekrar oyunun içindeki anlamını yitiriyor ve mizansenlerin de içi boşalıyor.Yani timing oyunu/anlatıyı baltalamaya başlıyor. Bunun da sebebi performans diye düşünüyorum. Yine de icradaki düşüklük potansiyelin önüne geçer gibi olsa da totalde benim severek izlediğim bir oyun oldu Her Şey Gözümüzün Önünde Oldu.

(*) Diegetik: Sahneden duyularak öğrenilen şeyler. İşitsel bilgiler. Anlatılarak aktarılanlar. Mesela Macbeth oyununda Lady Macbeth'in öldüğünü sahnede görmüyor, Macbeth'in emir erinden öğreniyoruz:
"Seyton:

Lordum, Kraliçe ölmüş! (syf.134, Bozkurt, 2000)"

Üç Kuruşluk Eleştiri, 31 Mart 2023
https://uckuruslukelestiri3.blogspot.com/2023/03/her-sey-gozumuzun-onunde-oldu-tiyatro.html