Tenkit

Kabusun Böylesi Görülür!

iki akşamdır üstüste kabuslar görüyorum; biri “sezonun kâbusu”, diğeri “iki kişilik kâbus”; ilki tiyatrotem’in ikincisi tiyatro bereze’nin; ilki 2014’te, ikincisi bu yıl, şubat aylarında prömiyer yapmış; ilki strindberg’in “matzamel julie”sinden hareketle, ikincisi shakespeare’in “macbeth”inden uyarlama.  benim onları tesadüfen arka arkaya gelen iki akşamda izlememin ötesinde, ikisi arasındaki bir benzerlik de, künyelerinde birbirlerine teşekkür ediyor olmaları..

“sezonun kâbusu” oyunculuk sanatı üzerine; oyuncunun sahnede bir karakteri, bir durumu, bir nesneyi, bir atmosferi anlatması, canlandırması, aktararak seyirciye geçirmesi üzerine bir oyun.

tiyatrotem’in iki direği, biri okullu diğeri alaylı, biri ödüllü diğeri ödülsüz, biri içerden (izlenimci) diğeri dışardan (ifadeci) oynayan ayşe selen ve şehsuvar aktaş, semaver kumpanya’dan transfer ettikleri sezin bozacı’yı aralarına almışlar, bir oyuncu olarak onun prömiyerden önceki gecede gördüğü kâbusunu canlandırıyorlar.

sahnede direkt “sezo” denerek hitap edilen oyuncu sezin bozacı, konusunu-olaylarını bildiği ama içindeki rolünü ezberlemediği “matmazel julie” oyununda matmazel julie’yi oynayacaktır. zeminde oyun alanı beyaz bir kare ile tanımlanmıştır. iki tiyatro meleği, biri bir tarafında diğeri diğer tarafında ona sufle verirler; çocukların kağıttan bebeklere kağıttan elbise giydirmeleri gibi ona iki boyutlu kostümünü giydirirler; içerden oynayan melek julie’nin kadınsı duyarlılığının ağır bastığı sahnelerde, dışardan oynayan melek ise julie’nin erkin diliyle konuştuğu-davrandığı sahnelerde onun ellerini, kollarını, bacaklarını kukla gibi oynatarak, rolünü canlandırmasını sağlarlar.

“sezonun kâbusu” tipik bir tiyatrotem yapımı; abartılı ve grotesk söz, dil, jest ve mimik oyunları, zeki ve hınzır fikirler, incelikle tasarlanmış zevkli kostümler, minimal ama yine incelikle düşünülmüş sahne düzeni; her anı seyirciyi, en azından beni -ve izlenimim o ki, seyrettiğim akşamki salonu dolduran neredeyse bütün seyircileri-, dipdiri tutan, dikkati bir an bile sahneden koparmayan süratli bir mizansen.

tiyatrotem’i “alem buysa kral übü”den beri severek takip etmeye çalışsam da, iki senedir sahneledikleri “sezonun kâbusu”nu seyretmekte biraz gecikmişim; ama iyi ki kaçırmamışım.

bu sezon, yeni prömiyer yapan oyunların oturmasını bekleyip, onları bir-iki ay geçtikten sonra seyretmeye gayret ediyorum. ama bir oyun var ki, prömiyer yaptığı şubat ayının hemen akâbinde koştum seyretmeye. hem o topluluğu, eski işlerinden çok sevdiğim ve yeni ne yapmışlar çok merak ettiğim için, hem de topluluğun kurucularından erkan uyanıksoy’a, dört yıl önce abdullah cabaluz’un rejisinde iş oyuncuları’yla birlikte oynadığı “onikinci gece”deki feste rolünde hayran kaldığım için.

uyanıksoy ve elif temuçin’in uyarlayıp oynadıkları ve doğu akal’ın yönettiği “macbeth / iki kişilik kâbus”; william shakespeare’in “macbeth”ini iki kişiye ve 90 dakikaya indiren; hem oyunun bütününün, hem de sahne sahne her sahnenin özüne inip, çözümleyerek oradan yüzeye çıkan; her sahnenin gerektirdiği birbirinden farklı tiyatral anlatım tekniklerini bir arada kullanan; matrix, braveheart, breaking bad, çin dövüş sanatları, japon animasyonları ve manganın estetiklerinden esinlenmiş hissi/izlenimi edindiğim; tarihi ve güncel yerel politik figürlere selam eden; sahnedeki her bir objeye ve eşyaya özel değer ve anlam yükleyen; hiç bir mimiğin, jestin, objenin, kostümün, ışığın, karanlığın, ve hatta hiçbir saniyenin fazladan olmadığı; rahatlıkla yamalı bohça olabilecekken her öğenin, esinin ve fikrin dozunda bütüne katıldığı eğlenceli, zeki ve hınzır mizanseniyle müthiş bir yapım.

uyanıksoy’un her bir bakışı, bedenini kullanışı, sesinin her bir tonu ve vurgusu o kadar nüanslı o kadar nüanslı ki; onu seyrederken zevkten dört köşe olmamak imkansız.

temuçin’in de ondan aşağı kalır yanı yok; sadece gözlerini kullanışıyla bile bütün mimiğini, bedenini, duruşunu belirliyor.

doğu akal’ın yönetmenlikte gösterdiği başarıyı, her ne kadar masa lambalarından yarattığı fikri çok sevmiş olsam da, sahneüstü spotlarının dahil olduğu ışık tasarımında aynı yetkinlikte tekrarlayamadığına üzüldüm.

lucile larour ve patricia ulbricht’in sahne ve kostüm tasarımları ise mies van der rohe’nin mimari tasarım için sarf ettiği “az çoktur” sözünün ne kadar isabetli olduğunu doğrular kalitedeydi; ikilinin sahne düzenlemesinde mekân boşluğunu kullanışları, kostümlerde ise renkleri ve dokuları kullanışları özellikle kayda değerdi.

tiyatro bereze’nin “macbeth / iki kişilik kâbus”u klasik bir oyunun derdinin/dertlerinin nasıl lime lime çözümlenip ortaya çıkarılabileceğine ve bu dertlerin günümüz dünyası ve çağdaş estetikle nasıl buluşturulabileceğine dair benzersiz ve usta işi bir örnek.

nasıl tiyatro sahnelerinde bazılarımız 20-30, bazılarımız ise yaşımıza göre 40-50 yıl önce seyrettiğimiz belli yapımları unutamıyoruz, hep hatırlıyoruz; bence tiyatro bereze’nin “macbeth / iki kişilik kâbus”unu da uzun yıllar sonra bile halâ konuşuyor, anıyor olacağız...

Mehmet K. Özel
Danzon / Mimesis Dergi, 14.03.2016
Online Link