Mine - Uzun zaman sabit bir çalışma mekanı olmaksızın tiyatro oyunları ürettikten sonra Tiyatro BeReZe'nin artık bir üretim ve çalışma mekanı var. Mekanın hikayesi ve mekan sahibi olmanın hayatınızdaki etkileri nedir?
Erkan - Bu mekan bize bir hediye. Çok ilham verici ve güzel bir hikayesi var bu hediyenin. Bizim oyunlarımızı takip eden, bizi yakın markaja alan bir seyircimiz, ailecek oluşturulmuş bir kültür fonunu bize hibe etmek istediklerini, bize bir mekan almak istediklerini açıkladı. "Emin misiniz?" dedik :) "Eminiz" dediler - ailecek. Bir beklenti olmadan, sadece yaptığımız işi daha iyi koşullar altına yapabilmemizi sağlamak için, ve -kendi deyişleriyle- devletin yapması gerekeni üstlenerek bize sundukları müthiş bir olanak.
Bu mekandan önce de üretimde bulunuyor, oyun oynuyorduk elbet. Ancak mekan üretim ve sunum koşullarımızı çok değiştirdi tabi. Her sabah kendine ait bir mekana gidip saatlerce prova yapabiliyor olmak harika bir his. Bu tabi üretim hacmimizi de geliştirdi. Biz ortalama yılda bir oyun yapan bir ekiptik. Bu sezon yeni iki oyun oynamaya başladı hali hazırda, sezon bitmeden de iki yeni oyun daha eklenecek. Diğer yandan oyun oynama sayımız da arttı, haftanın üç, bazen dört günü mekanda düzenli olarak oyunlarımız oynanıyor.
Mekanın bize sağladığı bir başka değişiklik de birçok insanla tanışmamıza vesile olması. Mekanda kimi ücretsiz etkinlikler de yapılıyor; sohbetler, sunumlar, atölyeler… Bu etkinliklerde yeni bir sürü insan tanıdık. Fark ettik ki, insanlar bir araya gelmek istiyor. Bu sanırım biraz Gezi sonrası elimizden alınmak istenen bir şey ve insanlar küçük adacıklar oluşturuyor şehirde; nefes alabileceği, belirli bir konuda konuşabileceği, tartışabileceği alanlar açma gayretinde.. Gösteri Evi’nin de bu adacıklardan bir tanesine dönüşmekte olduğunu görmek sevindiriyor bizi.
Mine - Tiyatro BeReZe aynı zamanda yurt dışında da üretim yapan bir tiyatro, hem yurt içinde hem de yurt dışında sizi yaratıcı çalışmaya yönlendiren itki nedir?
Erkan - Yurt içinde de yurt dışında da bize iş yaptıran temel unsur aynı: merak.
Artistik merak, toplumsal merak, psikolojik merak… Bu merak bazen başka meraklarla buluşuyor, ortak bir meraka dönüşüyor, ordan da işbirlikleri çıkıyor. Örneğin Bremer Shakespeare Company ile birlikte gerçekleştirdiğimiz, bu sezonki yeni oyunlarımızdan biri olan "Coriolanus" böyle karşılıklı oluşan ve büyüyen bir merakın ürünü. Biz 2016’da onların sahnesinde "Macbeth"i oynamıştık, çok ilgilerini çekti, bizden workshop istediler. Workshopta fark ettik ki bunlar çok iyi ve deneyimli oyuncular. Oyunlarını izledik, merakımız daha da arttı. "Burada artistik bir elektriklenme var, birlikte çalışmaya bir fırsat verelim" dedik. Bir dizi buluşma, tartışma, atölye ile içerikteki ortak merakı da bulmaya çalıştık. Hangi oyun seçilmeliydi: iki ekibi de ilgilendiren neydi içerik açısından? Nihayetinde "Coriolanus" merakımıza cevap olup yeni merak alanları açınca prova sürecine giriştik. Oyunu üst yazısız, Almanca ve Türkçe oynasak nasıl olur dedik, basit bir merakla :)) Samimiyetle merak edip sabırla peşine düşünce, o merak illa ki heyecan verici (ve zorlu da elbet) bir çalışma sürecinin kapısını aralıyor.
Mine - Tiyatro BeReZe'yi İstanbul’daki bağımsız özel tiyatrolar arasında nasıl bir yere konumlandırırsınız? Mekan ve tiyatro grubu olarak gelecek projeleriniz ve vizyonunuz nedir?
Erkan - İstanbul’da o kadar çok yeni bağımsız tiyatro var ki, ben takip edemiyorum açıkçası. Bildiklerim genelde son 10 senede kurulmuş, ayakta kalmış, takriben artık yerleşik olmuş tiyatrolar. BeReZe 2006 yılında kuruldu, artık biz de -özellikle mekanın hayatımıza girmesiyle birlikte- yerleşik tiyatrolardan biri haline geldik herhalde, geride kalan 14 seneden sonra. Bizi takip eden, her işimizi izleyen belirli bir seyirci kitlemiz oluştu.
Kendine özgü araştırma alanları olan, hata yapmaktan korkmayan tiyatroların çok daha ilginç olduğunu düşünüyorum. Sayıları İstanbul’da çok değil ama… Bizim de kendimize özgü bir araştırma sahamız var, kendimize hata yapma özgürlüğünü ilk elden verip, her prova sürecinde iligili araştırma alanındaki karanlık sulara doğru gidiyoruz. Bu da aslında belirli bir seyirci kitlesine yabancı gelen, seyirlik alışkanlılarına ters düşen işler yapmanızla da sonuçlanabiliyor. İşi çalışırken bizi sürükleyen artistik merak oluyor, seyirciye talep ettiği, alıştığı ve sevdiği şeyi sunmak değil. Bunun da bir bedeli var elbet. BeReZe’yi İstanbul’da bu bedeli ödeyen tiyatrolar arasına koyabilirim; ama karşılığında da sağlıklı oyunculara, sadık seyircilere ve bu ikisinin neşeli buluşmalarına sahibiz neyse ki… :)
Bu sezon baharda iki yeni oyunumuz prömiyer yapacak. Bunlardan biri Kuluçka Proje’nin ilki olan Yazarlar Buluşması’nın ürünü "Olası Gelecekler". Kuluçka Proje kapsamında dört genç, çağdaş, yerli yazar düzenli olarak Gösteri Evi’nde bir araya gelerek yazım süreçlerini birbirleriyle paylaştı. "Olası Gelecekler"de dört yazarın yazdığı dört farklı gelecek senaryosu var. Bazıları ütopik, bazılar distopik gelecekler. 20’şer dakikadan oluşan bu oyunlar tek gecede arka arkaya oynanarak seyirci karşısına çıkacak.
İkinci proje de benim dört genç oyuncuyla çalışacağım "Oidipus" olacak. Gösteri Evi sayesinde bu dört genç oyuncuyla bir süredir düzenli çalışmalar yapıyoruz. Amacımız bir çeşit deneyim aktarmak, onlara bir alan açmak. Bize hediye edilen bu mekan bize bir alan açtı; şimdi bu şiarı devam ettirip, biz de başkalarına elimizden geldiğince alan açmak niyetindeyiz. Bu mekanın en önemli misyonlarından biri de bu diyebilirim.
Mayıs, 2020